31 Aralık 2012 Pazartesi

yılın son kitabı - kendine ait bir oda

yılı Virginia Woolf ile kapattım. uzun zamandır birçok blogda görüp okumak istediğim bir kitaptı. ilk 50 sayfa, özellikle ilk bölüm oldukça zor ilerledi ama sonra ya ben kitaba alıştım ya da anlatım biraz hareketlendi; bilemedim. geçtiğimiz yüzyılda kadınlara olan bakış bilmeme rağmen okuduklarım beni şaşırttı. sanki Avrupa'da kadına hiç yazıldığı gibi davranılmamıştır gibi düşündüğümü fark ettim... aşağıda kitaptan ufak bir alıntı ve bugünün kısa karı migrostan aldığım şirin mi şirin yılbaşı kupam var... İYİ SENELER!

s. 34
"(...) Pope şöyle demiş: Çoğu kadın kişiliksizdir.
La Bruyere de: Kadınlar uçlardadır, erkeklerden daha iyi ya da daha kötüdürler.

Birbiri ile çağdaş olan iki keskin gözlemcinin tamı tamına zıt fikirleri. Eğitim alacak yetenekte mi kadınlar, değiller mi? Napoleon yetenekleri olmadığını düşünüyordu. Dr. Johnson ise tam tersini (Erkekler kadınların kendilerinden üstün olduğunu bilirler, bu yüzden de en zayıflarını ya da en cahillerini seçerler. Böyle düşünmeselerdi, kadınların da kendileri kadar bilgi sahibi olmamalarından asla korkmazlardı. Erkek cinsine adil davranmak için, sonraki bir konuşmada sözlerinde ciddi olduğunu bana söylediğini açıklamayı dürüstlük sayıyorum.). Ruhları var mı, yoksa yok mu? Bazı vahşiler, olmadığını söylüyorlar. Bazıları ise tam tersine, kadınların yarı-kutsal olduklarını söyleyip bu nedenle onlara tapıyorlar. Hikmet sahibi bazı kişiler kadınların beyinlerinin sığ olduğunu söylüyorlar; kimileriyse bilinçlerinin daha derin olduğunu. Goethe kadınları el üstünce tutardı; Mussolini ise nefret ederdi. Nereye baksanız erkeklerin kadınlar hakkında düşündüğünü görürsünüz, ve hepsi de farklı düşünürler. (...)"


30 Aralık 2012 Pazar

origami santa'm

internet'te gördüm, çok hoşuma gitti, hemen yaptım. işte karşınızda kağıt noel babam!

origami noel baba

♥♥♥kartpostallarım♥♥♥

anne evi bambaşka rahat ettiği bir yer insanın... yediğin önünde, yemediğin arkanda; sürekli seni mutlu etmek için etrafında dört dönen ve çabalayan bir kadın... canım annem. şimdi dışarıdan geldi, dayanamamış yine, bir çam ağacı almış, süsledik birlikte az önce.

elime ulaşan kartlar için gönderen blogger arkadaşlarıma çooook teşekkür ederim, hepsi birbirinden güzel bu kartlar beni hem çok sevindirdi, hem de henüz giremediğim yılbaşı havasına girmeme yardımcı oldu :)

27 Aralık 2012 Perşembe

2012'de de evde çok tembeldim :)

şubat ayından beri çalışıyorum ve eve geldiğimde canım hiçbir şey yapmak istemiyor. yalnız yaşadığım için yemek pişirmek istemiyorum, yine yalnız olduğum için bulaşık makinesi almadım ve elde bulaşık yıkamaktan nefret ediyorum (yurtdışındaki öğrencilik yıllarımda yaklaşık 3 sene elde yıkama sonucu sol elimde egzama var artık kışları). eve gelince böyle kimse bana değmesin, telefon çalmasın, karşı komşu yemek getiriyor bazen, ona bile bazen çalınca açmasam mı diyorum. evde resmen yalnızca en gerekli şeyleri yapıyorum (çöpü atmak, duş almak ve biri gelir korkusuna salonu biraz toplamak). bulaşıklar (ki genelde kahve içtiğim bir bardak ya da birgün önce yediğim tost ya da artık ne var idiyse onun tabağından ibaret oluyor genelde) belki haftada bir artık mecbur kalınca yıkanıyor. çamaşır yıkıyorum :) ama onları da ütülemiyorum... hele nevresim değiştirmek bir kabus. toz almak desen hangi insan sever, gayet nadiren misafir gelecekse (zaten çok da eşyam yok). haftada bir de elektrik süpürgesi yapmaya çalışıyorum.

bunu yaptığım için kendimden utanıyorum ama ayda bir anneme alıyorum bir ido bileti, hooop bende :) anneciğim evimi bir güzel toparlıyıveriyor, 1-2 parça ütümü yapıyor, silip süpürüyor, hem ona gezme oluyor (bana gelmeyi çok seviyor) görüşmüş oluyoruz, hem de vallahi bana acayip yardım oluyor. "alsana bir kadın" diyenler olur, evet olabilir aslında ama yalnız yaşadağımdan evimde hiç fazla iş olmuyor, o kadarcık iş için değmez diye düşünüyorum. ilk taşındığımda bir kere karşı apartmandan bir temizlikçi çağırmıştım ve kadın oldukça terliyordu (hayatta tahammülüm olmayan şeylerin başını çeken birşey var ise o da ter kokusudur). bu yüzden ne yazık ki ablayı bir daha çağıramadım.

sanırım tahammülümü ve çalışkanlığımı iş yerinde o kadar tüketiyorum ki eve bir zerre kalmıyor. oysa ki öğrencilik yıllarımda hiç erinmezdim bu işlerden (şimdi bir daha okuyunca depresif bir roman kahramanının bir gününü tasvir etmiştim korktum resmen kendimden).

asıl başka birşeyden bahsedecektim oysa ki... amazon.de'nin sitesinden aldığım  uzaktan kumandalı prizimi yeni eve getirdim ve kullanmaya başladım! kendisi aracılığı ile yerinizden hiç kalkmadan evdeki bilimum prizleri açıp kapayabiliyorsunuz. fiş ile prizin arasına takılıyor. şahsen ben kış sebebi ile salona taşındım (buradaki sert kanepemde aşırı rahat ediyorum, hem de salon güneye baktığından hiç güneş almayan yatak odamdan daha sıcak oluyor) ve L kanepeme kurulup kitabımı okurken gözlerim yavaş yavaş kapanıyor ve "klik!" basıveriyorum düğmesine ve okuma ışığım kapanıyor! böylelikle yerimden hiç kalkmadan uykuma dalabiliyorum... tavsiye ederim.
uzaktan kumandalı priz

23 Aralık 2012 Pazar

sıradan biri kişisinin pul merakı

ptt'lerde pul dilenmekten, ptt çalışanının "makineden geçirsem olmuyor mu? artık pul kullanılmıyor ki!" serzenişlerini duymaktan ve aradığım pulların postanede çoğunlukla bulunmamasından bıktığımdan beri pullarımı ptt'nin filateli internet sitesinden sipariş veriyorum ve adresime kadar geliyor. üstelik kargo ücreti yok ve kayıtlı gönderi olduğu için isterseniz telefon açıp takip numarasını öğrenip gönderinizi takip edebiliyorsunuz.

son aldığım pullar - kartpostallaşma etkinliğinde kullandım
ben pulların nostaljik havasını çok seviyorum ve filatelinin yaşamasını gönülden istiyorum. hele ki ptt çalışanlarının pula karşı bu kadar ilgisiz olmasını ve mektupları o benim gözümde bir teknolojik canavar olan makineden geçirmelerine dayanamıyorum! pulculuk ve filateli bir ülkenin kültürüdür ve bir gelişmişlik göstergesidir.

bununla birlikte ptt'nin pul tasarımlarının diğer ülkelerin biraz gerisinde kaldığı düşüncesindeyim. kalıplaşmış bir tasarım var sanki ve kendini tekrarlıyor. pul kalitesinin de çok yüksek olduğu söylenemez. hala yalamak zorunda olmamız da cabası. avrupa ülkeleri bildiğim kadarı ile yavaş yavaş yapıştırma şeklinde olanlara geçiyor. ptt'nin pul tasarımcılarına daha yaratıcı olmalarını salık verip, merak edenleri deutsche post'un pulları'nı görmeye davet ediyorum. özellikle 55 cent'likler şahane. bir örnek aşağıda:
çocuk temalı alman posta pulu
ayrıca bir de yüksek gönderim ücretlerinden dert yanmak istiyorum son olarak.
son "güncellemeler" ile yurtdışı gönderilerdeki zam oranı %50'yi geçmiş durumda. ptt ne yapmaya çalışıyor anlamış değilim. geçen senelerde 40krş'luk bir zam varken, bu sene 70krş. gelişmiş ülkelerin hiç birinde bu denli yüksek bir zam kabul edilmez. örneğin avrupa'nın dinamosu almanya'yı ele alalım. adamlarda yurtdışı kartpostal gönderim ücreti 0,75€; yani bugünkü kur ile 1,77tl eder (2012'den 2013'e yurtiçi gönderilerde zam oranı sadece 3 cent olarak gerçekleşmiş mesela!). adamların parasının bizimkinden yaklaşık iki bucuk kat daha kıymetli olduğunu düşünürsek bu hesapta bir gariplik var gibi sanki. yurtiçi ücreti de 10krş artırmışlar ki millet çakmasın diye herhalde. kaldı ki zaten insanlar gün geçtikçe daha da az mektup ile haberleşir oldu; bir de bu geçirmelerle nereye kadar. snailmail nostaljisine dinamit koydular resmen.

"amaan her allahın günü mektup mu yoluyorsun sanki" diyenlere el-cevap: evet, yolluyordum 2tl olana kadar... (bkz: postcrossing)."banane ya, mektup mu gönderiyorum sanki...?" diyenlere not: işte bizi böyle ince ince hissetirmeden seviyor devletimiz.

yeni bir gelirken

yeniyıla sayılı günler kala blogum da yeniyıl furyasından nasibini aldı. noel babalar bir müddet arka fonumda nöbet bekleyecekler :) 
güzel bir pazar gününde evde yavaş ilerleyen Virginia Woolf'umu okumaya devam ediyorum.
birazdan da kartpostalları istanbul'daki evime ulaşan ama henüz benim göremediğim üç blogger arkadaşıma iade-i kartpostal yazacağım. onlar kim mi işte liste:

22 Aralık 2012 Cumartesi

lezzetli simit tabağım

sabah karşımdaki inşaatten gelen "tak, tak" seslerine uyandım (!), yine de sakin kalmaya çalışarak sabah kahvemi yaptım, bloglara bir göz gezdirdim, sonra da bir kahvaltı yapayım dedim ama buzdolabıma fare düşse kafasını kırar bir görüntü ile karşılaştım. Allah'tan annemim yapıp yanıma verdiği tuzlu kek vardı da karper peynir eşliğinde ondan biraz götürüp, 15gün önce aldığım ve küçük gelen iki kazağı değiştirmek için ihsaniye pazarına yollandım. kazaklara kaç lira vermiştim pek hatırlayamadım o yüzden satıcıya inanmak durumunda kaldım ama sanırım kazak başı 5 lira kazıklandım gibi bir his var içimde. pazar günü için aldığım bir parça somon balığının yanısıra aşağıdaki süper simit tabağında gördüklerinizi aldım. gözüme süper gözüktü blogda da paylaşayım dedim. aniden gelen bir misafir hazırlanabilecek pratik bir tabak oldu. şu an hepsi midemdeler :)
kartpostallaşma etkinliğinden 4 adet kart gelmiş, adres olarak istanbul'daki evi verdiğimden kartları ancak cumartesi görebileceğim.
keyifli cumartesiler!

simit tabağım

19 Aralık 2012 Çarşamba

kartpostallaşma etkinliği

birazsoylebirazboyle.blogspot.com/'nin düzenlediği kartpostal etkinliğine ben de katıldım. ezelden beri mektup/kart göndermeye ve almaya bayılırım zaten. hatta bir postcrosser'ım :)
 takip ettiğim blogların sahibi arkadaşlarımın kartları ufaktan yola çıkmış bulunmaktalar. bana kart atan ama benden kart almayan bloggerlar olursa, onlara da cevap yazacağımı belirtmek isterim.

neşeli akşamlar.

p.s.: baykuşlarımı kimse beğenmedi mi ya :( 

18 Aralık 2012 Salı

keçeden baykuş yaka iğnesi

keçeden baykuş broş
 
bu dünya tatlısı baykuşları keçeden yaptım... bir avuç içinden biraz ufaklar. internette bir sitede gördüğüm modellerden esinlendim (siteyi şimdi bulamadım, istanbul'daki bilgisayardan girmiştim) semih yener'den aldığım renkli keçelerden kestim ve uhu ile yapıştırdım. sonra da iğne iplikle broş iğnesine tutturdum. bunlar benim keçe ile ilk çalışmalarım ve belki bu yüzden çok da güzel olmadılar ama aşırı şirin oldular bence :)  bir gözlerini kırpıyorlar aslında ama onu henüz yapamadan vakit darlığından hediye edildiler bile! üniversiteden çok sevdiğim 3 kız arkadaşım ile haftasonunda buluşmuştuk ve onların yılbaşı hediyesi oldular :)

İşten ve Yaşamdan Zevk Almanın Yolları - Dale Carnegie

ayağım kırıldığında Bursa Acıbaden hastanesinin doktorlarından Cem Bey -ki kendisi oldukça nev-i şahsına münhasır- kafa bir adamdır; kontrollere git-gel zamanlarında benim kafayı sıyırmak üzere olduğumu anlamış olacak, bana bu pek yararlı bulduğum kitabı tavsiye etmişti. aslında pek de tavsiye denemez, o okumuş ve sadece bahsetti. pek tabii ben de aldım :)

Carnegie'nin önceki kitaplarını okumadım, ancak önsözde yazdığına göre bu kitap "Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı" ile birçoklarının tanıdığı "Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak" isimli kitaplardan bir derleme imiş.





kitap 2 ana bölüm ile
          1- huzur ve mutluluğa ulaşmanın yedi yolu
          2- insanlarla ilişkilerde temel yöntemler
21 alt bölümden oluşuyor. her bölüm bir ana öneriyi konu ediniyor. pek tabi örnek hikayeler ile destekleniyor.
kitabın konusu nedir diye özetlemek gerekirse:
yazar ilk bölümde "kendin olma, iyi çalışma yöntemleri, sizi yoran şeyler ile başa çıkma ve sıkıntıları giderme gibi konulara yer verirken, ikinci bölümde ise özellikle iş (ama özelde de olur) hayatında kullanabileceğiniz insanları etkileme, ikna etme, insanlarla ilişkilerin sırrı gibi pratikte uygulayabileceğiniz ve belki başarılı ve sevilen insanların onlara para verseniz bile öğretmeyeceği iletişim taktiklerine değiniyor. hani bazen gazete ve dergilerde Sabancı, Koç vb. gibi başarılı ve zengin insanların çalışma yöntemleri, hayata bakışları, çalışanlarına olan tavırları gibi konular ile ilgili yazılara denk geliriz ya, hah işte kitap tam da bu konulara yer veriyor. kolayda bir kitabı beğenmem, ancak bu kitap bence gerçekten çok başarılı. (hangi kitap hakkında yazsan başarılı diyorsun diyecek olanlar olabilir, kısmen doğrudur çünkü okumak istediğim kitaplar hakkında kısa bir ön araştırma yapıyorum, hatta gidip içini açıp inceliyorum, 2 satır okuyorum)
şahsen benim artık başucu kaynak kitaplarımdan biri oldu. zaman buldukça açıp açıp özellikle altını çizdiğim kısımları tekrardan okuyacağım ve yazanları uygulamaya çalışacağım.
liste fiyatı 11tl, kitapyurdu'nda ise 7.70tl örneğin.

9 Aralık 2012 Pazar

esse'de %50 indirim

Esse kahvaltı seti
esse'de elektronik harici tüm ürünlerde etiket üzerinden %50 indirim varmış. ben de 14,95liraya bu şirin mi şirin kahvaltı setini aldım. üzerinde bir sürü waffle resmi var. sabahları corn flakes/müsli akşamlarıyse çorba ve salata için kullanmayı düşünüyorum. ---------------------------------------------------------------------hafif hafif ptesi sendromuna teslim olan bir insancık bildirdi.

annemle omega 3'lü bir akşam

Resim yazısı ekle
dün akşamüstü annemle pazara çıktık, o kendine yarım kilo hamsi (2,5TL!) ben ise 300gr civarı bir somon aldım (7TL). annem midesi rahatsız olmasın diye buğulama yaptı: hamsilerin kılçıklarını ayıkladıktan sonra tavaya dizdi, üzerine beyaz soğanları halka halka doğradı, 2-3 tekerlek kabuğu soyulmuş limon, kekik ve çok az su ve zeytinyağı ile kısık ateşte pişirdi.

bense zeytinyağ+limon+knorr'un tr de bulamadığım süper baharat karışımları ile 1,5 saat marine ettiğim somonumu yağsız tavada hafifçe kızarttım. sonuçlar muhteşemdi. ama sanırım somonun en lezzetlisi hiç yağsız ızgarada yapılanı. (ah Prag'da nehir boyunda dostlarla geçirdiğimiz o akşam... :)

şimdi de teyzemin yaptığı aşureyi mideye indireceğim! ---iyi pazarlar

Knorr Kräuterlinge




8 Aralık 2012 Cumartesi

Küçük Kırmızı Aşk Kitabı - Nil Gün

Küçük Kırmızı Aşk Kitabı
yazarı Nil Gün Hanım'ın yaptıklarını okuyunca (Zihin Bilimi, Hipnoterapi, Reiki, Rebirthing, NLP ve kinesiyoloji eğitimleri aldı, uzun yıllar bireysel gelişim alanında hizmet verdi...) çok da düşünmeden sipariş verdiğim son kulemdeki kitaplardan biriydi.
kalın kapaklı cep boyutundaki bu kitabı telkin CD lerinden derleyerek yapmış. ilişkileri zenginleştirmeye dair önerilerle başlayan kitap sonlara doğru olumlamalar ve yüksek sesle evrene göndermemiz gereken mesajlara örnekler içeriyor. bana yeni şeyler söylemedi ama arasıra göz gezdirebilecek, kompakt ümit veren bir kitap...


dikkate değer tespitlerden biri olarak ilişki bitiren 4lü ile tanışın (s.86):
1- yargılayıcı eleştiri
2- savunmaya geçerek haklı/haksız mücadelesine girmek
3- partnerin kendini geliştirme çabalarına köstek olmak
4- hakir görmek


6 Aralık 2012 Perşembe

Mutlu Olmak İsteyen Adam - Gounelle

Mutlu Olmak İsteyen Adam
24 saatte bitti! gerçekten çok keyifli bir kitaptı. normalde kitap alırken önce biraz araştırma yaparım ama sanırım şu sıralar mutluluğum benden biraz saklandığı için kitabın adını görür görmez almaya karar vermiştim. Gounelle'in okuduğum ilk kitabı. diğer kitabı  "Tanrı Daime Tebdil-i Kıyafet Gezer" okuma listemdeki yerini aldı bile.

Hikaye; Bali'de tatil yapmakta olan bir batılının evine dönmeden önce, namını duyduğu bilge bir şifacıyı ziyareti ve bu ziyaretler sırasındaki konuşmaları üzerine kurulu.

çok fazla spoiler vermek istemiyorum o yüzden biraz yüzeysel geçeceğim. kitap aslında bir roman ama Dingin Savaşçı (yazarı: Dan Millman) gibi aslında bir kişisel gelişim kitabı denebilir bence.  "Ye Dua Et Sev"i de hatırlattı bana biraz. Julia Roberts da böyle bir bilgeye gidiyordu.

kahramanımız aslında bir öğretmen ama hayatından pek memnun değil çünkü aslında daha farklı bir mesleği ve hayatı hayal ediyor. öte yandan içinde bulunduğu yaşama saplanıp kalmış ve hayalindeki hayatı yaratmanın mümkün olduğuna pek inanmıyor. işte şifacı tam burada devreye girerek önce insanların hayatı nasıl algıladıklarını, inançları ve inançları ile hayatlarını nasıl da yönlendirebildiklerini anlatıyor ona (ki bu benim Evrenden Torpilim Var'de bahsedilen çekim yasasını kendime nasıl açıkladığımla birebir örtüşüyor-algılar yani tamamen) ve sonrasında ona sorular soruyor- cevaplar itiraf ettiriyor. inancını şekillendirmesinde yardım ediyor.

bu sorular, kitabı okuyan herkesin kendi kendine sorabileceği kendini tanımasında yardımcı olabilecek sorular. kitap ergenlere çok şey katabilir diye düşünüyorum, meslek seçimi, hayatın anlamı ve geleceği şekillendirme ile ilgili güzel satırlar var.
o kadar keyifli bir kitaptı ki, bana çok kısa geldi. keşke biraz daha uzun olsaydı :)

başarılı bir hayatın tanımı gelsin sayfa 157'den:
"başarılı bir hayat; kişinin arzularına uygun sürdürdüğü, daima kendi değerleriyle uyum içinde hareket ettiği, yaptığı şeye elinden gelenin en iyisini kattığı, olduğu hali ile uyum içinde yaşadığı bir hayattır. ve mümkünse, kendimizi aşma fırsatını elde ettiğimiz, kendimizden başka bir şeye kendimizi adadığımız ve insanlığa çok mütevazı da olsa, küçücük bir şey de olsa bir şey kattığımız bir hayattır. rüzgara bırakılmış küçücük bir kuş tüyü. başkalarına bir gülümseyiş."

birkaç yayınsal ikircik:
  • kitap 195 sayfa, 20 bölümden oluşuyor ve her bölüm sağ sayfada başlıyor. birçok boş sol sayfa var yani (üşenmedim saydım 14). satır araları geniş ve sayfa altında gözü rahatsız eden bir boşluk var (son satır ile sayfa sayısı arasında) yani standard bir basımla belki de 170 sayfaya düşer.
  • kağıt kalitesi güzel, gözün sevdiği sarıdan. basım kaliteli, bazı sayfalarda mürekkep çok hafif silikleşebiliyor.
  • pegasus yayınları güzel bir iş çıkarmış denebilir.

balon etekli kız


balon etekli kız
bu fotoğrafı çok beğeniyorum... acaba resim mi diye de kıllanmıyor değilim bazı bazı. telefonumda arka fondur ayrıyetten.


Bursa - Cumalıkızık

eylül sonuna doğru -yol çalışmasını önemsemeyip- makineyi de alıp cumalıkızık!a gitmiştim. (cumalıkızık bursa'nın kuruluşu 1300lere dayanan iyi korunmuş turistik köylerinden biri, 5 tane daha kızık köyü olduğunu biliyorum, bu arada kızık ne demekmiş merak edenlere: Uludağ etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere kızık denmekte imiş.) özel araç ile ulaşım en kolay yol ama toplu taşıma ile de gitmek kolay. Bursa içinden çok sık olmasa da otobüs var (22ve 22S). ya da tramvay ile arabayatağı durağına kadar gidip oradan minibüse binmek mümkün.
şimdi gelelim fotoğraflara (blogspot büyük boyutlu fotoları yüklemiyor, bozuyor, bir tumblr açtım artık mecbur kalıp...pek de beceremedim yüklemeyi, post başlığı falan koyamadım ama idare edecek şimdilik...her hakkı saklıdır!):

fotograflar için tumblr'a tik tik

5 Aralık 2012 Çarşamba

Mesnevi Terapi - Nevzat Tarhan

Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ı psikoyorum programından takip ederdim. hergün başka bir konuyu ele alır, kibar sunucu hanım ile birlikte konu hakkında konuşup, gerek genellikle ismini vermek istemeyen kişilerin telefon ile bağlanıp sordukları sorulara gerek ise mail atanlara cevaplar verirler, geceyarısı 30dk bu şekilde sürüp biterdi program. genelde günümüzün psikoolojik rahatsızlıklarına değindiklerinden ilgimi çekerdi ve dinlerdim rast gelince geceleri. Nevzat Bey'i de bu programlardan tanırım sadece yani.


 Mesnevi Terapi raflarda belirince ve kitaba birçok çok satanlar listesinde rastlayınca alayım bari yahu dedim. aslında Mesnevi yani diğer deyişle Mevlana ile terapi kelimelerinin yanyana gelişinden aşırı derecede kıllanmıştım... oldukça iddialı bir kitap olacağını düşündüm (yazarının da prof dr olduğunu göz önünde bulundurunca) öte yandan bir bakıyorum kitap 230 sayfa... mesnevi'yi düşünüyorum, binlerce sayfa, terapi hakkında ağzını bir açsan 1000 sayfa da öyle dökülür... vardır hocanın bir bildiği dedik, aldık geldik kitabı lakin iş hiç benim de kafamda kurduğum gibi değilmiş a dostlar.
hoca kitap boyu birşeyler anlatıyor da duruyor... bir enteresan kitaplardan alınma çoğu kez dini içerikli ne mesaj verdiğini zerre anlayamadığım bir takım hikayelerden mi bahsedeyim size, yoksa her bölümde temcit pilavı gibi önümüze sunduğu "devir mesnevi devridir, mesnevi öğretisi şöyle yücedir, böyle harikadır" deyip de o öğreti neymiş, bir kısa olsun bize bahsetmeyişinden mi... her kısa hikayeden sonra "bu hikayede ne oldu şimdi, ne ders çıkacak ki?" sorumdan sonra kendi kendime mavi ekran vermelerimi hiç unutamayacağım...
siz siz olun benim gibi adındaki mesnevi kelimesine kanmayın.
ben beklediğimi bulamadım açıkçası.

3 Aralık 2012 Pazartesi

bugün gelenler!

kitapyurdu gerçekten dediğini yapıyor. 5 iş günü dedi ve bugün mesai saatinin bitmesine dakikalar kala MNG kargo kitaplarımı yetiştirdi... az önce üşenmedim, az ışıklı salonumda tripodu kurdum, makineyi bağladım ve aşağıdaki kuleyi fotoğrafladım! bugün iş çok yorucuydu ama kitaplarımın gelmesi ile biraz olsun neşem yerine geldi. az önce gördüm euphoric blog kitap kulelerinizi gönderin demiş... bu post ona olsun bari :)

kitap kulem!

(ama hemen sonrasında alt sokakta bir çocuğa araba çarptığını söylediler ve moralim yine aşırı bozuldu-böyle kötü bir haber paylaşmak istemezdim ama kimselere de söyleyemedim üzüntüm azalmıyor :(  )

2 Aralık 2012 Pazar

karga ile tilki

metis cep defteri iç tasarım

bir önceki yayınımda bahsettiğimmetis cep defterinin sayfalarına şöyle bir göz gezdirdim az önce de beni alıp çocukluğuma götürdü. babam ben ufakken beni kucağına alır ve sakin sakin la fontaine'nin aşağıdaki masalını anlatırdı. bazı yerlerinde durup benim katılmamı sağlardı. ben "ağzında bir parça peynir vardı" kısmını "varmıştı" diye söylermişim. hatta kasede bile kaydetmiş sesimi, zaman zaman evde dinleyip güleriz halen. sanırım defterde de o masala gönderme var. ancak burada peynir yerine kitabı var karga cenaplarının ...

"Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı,
Ona nağme yapmaya başladı:
“-Ooo! Karga cenapları,merhaba!
Ne kadar güzelsiniz,ne kadar şirinsiniz!
Gözüm kör olsun yalanım varsa.
Tüyleriniz gibiyse sesiniz,
Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”
Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.
Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını,düşürdü nevalesini.
Tilki kapıp ona dedi ki: “Efendiciğim,
Size güzel bir ders vereceğim:
Her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir,
Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.”
Karga şaşkın,mahcup,biraz da geç ama,
Yemin etti gayrı faka basmayacağına "



aralık ayı alışverişi



banane ya canım sıkılmasaymış o zaman!
dün akşamdan canım çok sıkkındı, güne de güzel başlayamadım bugün :( hal böyle olunca ben de kendimi dışarı çıkmaya zorladım. carrefourSA ya gittim. saat 11:30 civarı oradaydım. daha 1-2 dükkan gezmiştim ki, çoluğunu çocuğunu alan tüm ailelerin doluşması ile ortam bir anda zıvanadan çıkınca kendimi d&r'a zor attım. oradan da dosdoğru inkılap kitapevine.
aslında böyle aldıklarını vs. sergilemeyi seven biri değilim, amacım belki ilgi alanına giren birileri olursa diye satışa çıkmış birkaç şeyden haber vermek... zaten hiçbiri de öyle pahalı şeyler değil.

önce d&r'a girdim, orada yiğit özgür'ün takviminden vardı ama ben fıratçı olduğum için yiğit özgür'ün takvimini almadım :) ama şunlara dayanamadım:
  • sırt ve bel bölgemdeki ağrıdan kurtulmakta kullanmayı planladığım bir yoga cd'si aldım (Sırt ve boyun ağrısı içim yoga terapisi, Şebnem Akbulut, 12küsürTL);
  • Metis'in güzel bir defterini aldım (220sayfa, 10.5x15cm, metis cep defteri, içinde karga ve tilki ilüstrasyonu var, 5TL)
  • herşey seninle başlar (kitap, 7TL)
  • uykusuz kartpostal masa üstü takvimi (her haftaya bir kartpostal düşüyor!). yanında gerçekten iyi kalite 6 adet fırat bardak altlığı ve 2 adet poster hediyesi ile! (12,50TL idi galiba)
sonra çoluk çocuğu püskürterek inkilap kitap evine doğru kararlı bir şekilde ilerledim. içeri girdim ki bir de ne göreyim!
  • fırat takvimi! (geçen sene tüyap'tan almıştım, bu sene kısmet burayaymış, 7TL)
  • üzerinde eyfel kuleli pembe not defteri (pek sevgili arkadaşım Aslı'ya yılbaşı hediyesi olacak en soldaki kardanadamlı kart ile bilrikte, defter:7,5TL, kart:3,5 zarf ile)
  • sonra bir de iyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum bir adet Scrikks dolmakalem aldım kendime :( pişman mıyım ? hayııır :) ya 45 ya 50TL civarı bişi verdim (üşeniyorum kalkıp fişe bakıp fiyat ile tekrardan yüzleşmeye)
işte can sıkıntısının bir insana bir pazar günü aldırdıkları.
şimdi writetomeoften'a sormam lazım, acaba bu kalem nasıl?
 

1 Aralık 2012 Cumartesi

...geri sayım başladı !

aralık ayına girilmesi ile birlikte artık yılbaşına geri sayımı başlatıyorum!
malum yurtdışında bizden çok daha şaşalı geçiyor noel... ama artık Türkiye'de de hatrı sayılır bir havaya giriliyor doğrusu! Almanya'da iken kasım ayının sonlarına doğru alışveriş merkezleri başta olmak üzere tüm dükkanları bir noel süslemesi telaşı sarar. bu alışveriş merkezlerinden en abartılı süslemeleri yapan KaDeWe dir desem herhalde abartmış olmam. bizdeki Akmerkez'e tekabül eden, genelde pahalı markaları bulunduran Almanya'nın birçok ilinde şubesi olan bir alışveriş merkezidir KaDeWe. şu sıralar içimde o kadar çok Almanya'ya kısa da olsa bir gidiverme isteği var ki...bir iş arkadaşım 51.haftada gidecek, keşke onun yerinde olsam... belki çok şiddetli istersem benim de bir sebepten gitmem mümkün olur. :)

iki konu paylaşacağım, bunlardan ilki aralığa girilmesi ile birlikte sürekli olarak kendimi dinlemekten alamadığım ella fitzgerald'ın noel albümü. öncelikle bizim için gelsin let it snow!:



ikincisi de 2009da KaDeWe'de o zamanlar Kodak makinemle çektiğim fotolardan bazıları :











Çözüme Giden Yol - Dr. Orhan Erdem

İtiraf etmek gerekirse dükkan önüne sıralanmış kitaplara karşı genelde önyargılıyımdır. bir şekilde satılmayıp elde kalmış kitapları dizerler gibime gelir. bu kitabı da aynı bu duygular ile bursa'da bir kitapçının yüzlerce kitabı yığdığı bir tezgahta görerek aldım. baştan aşırı önyargılıydım, muhtemelen abuk subuk içi boş bir kitap denemesi diye düşündüm ama yazarının Dr. unvanını görünce fikrimden çark ettim. fiyatı da uygundu, ne kaybederim ki deyip çantaya attım (Hacettepe Üni.'nde sosyoloji doktorası yapmış).
kitabın konusunu yazar önsözde şöyle özetlemiş: "sorun çözme tekniklerini kendi kültürümüzün ışığında anlatmaya gayret ettim". gerek özel gerek ise iş hayatımızda sorunlara nasıl yaklaşıp çözmemiz gerektiği konusunda önerilerde bulunan bir kişisel gelişim kitabı.
dokuz bölümden oluşuyor ve "sorun nedir?" diye başlayıp, sorun çözme süreçleri ve teknikleri şeklinde devam ediyor. hatta sorun çözme teknikleri başlığı altında bizim de fabrikada neredeyse hergün kullandığımız analitik çözüm yöntemlerine de değinmiş (Plan-Do-Check-Act, balık kılçığı, beyin fırtınası ve benim daha önce duymadığım 2 metot daha). Ancak biraz yüzeysel geçilmiş sanki bu metotlar, özellikle balık kılçığı biraz daha detaylı verilebilirmiş. hiç bilmeyen biri için birşey ifade etmeyebilir başta...bir de batı dünyasına da biraz sıkça çamur atmış :)
her konu benim gerçekten hoş bulduğum hikayecikler ile desteklenmiş. aşağıda beğendiğim bir tanesine yer verdim. bununla birlikte sanırım yazarın inancı doğrultusunda burna biraz islami inanç kokusu gelmiyor değil. ancak bu sizi yanıltmasın, çünkü hiçbir bölümde beni rahatsız edecek seviyeye gelmedi.
genel olarak değerlendirmek gerekirse, güzel bir çalışma olmuş ve sırf barındırdığı küçük hikayecikler için bile okunmaya değer buluyorum.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"başarılı ve varlıklı birisi bir sahil kasabasında tatil yapıyor. bir ara sahilde gezinirken minik bir teknenin limana yanaştığını görüyor. oraya doğru yöneliyor. yüzünden de çok mutlu olduğu belli olan kayıkçıyla aralarında şu konuşma geçiyor: 
- merhaba balıkçı efendi, ne kadar da güzel ton balıkları avlamışsın.
- merhaba, evet şükürler olsun balıklar çok güzel.
- ne kadar zamandır avlanıyorsun?
- iki saat kadar...
- niçin daha fazla avlanmıyorsun?
- bu bugünlük rızık için yeter...
- peki iki saat avlandıktan sonra ne yaparsın?
- bahçeyle uğraşırım. güller yetiştiririm. yürüyüşe çıkarım. arkadaşlarla hoş vakitler geçiririm. yani huzurlu bir hayatım var.
- bak ben yatırım uzmanıyım. sana yol gösterirsem varlıklı bir kimse olursun.
- nasıl yani?
- yani öncelikle balık avlamaya daha çok vakit ayır. bir müddet sonra daha büyük bir kayık al.
- peki ya sonra?
- sonra balıkları aracıya değil de doğrudan konservecilere götürürsün. bir müddet sonra bir fabrika alırsın.
- peki ya sonra?
- sonra bu fabrika işler sen rahat edersin.
- bu anlattıkların ne kadar zaman alır?
- yaklaşık 18 sene.
- peki ya sonra?
- sonrası malum. bir sahil kasabasına yerleşirsin. huzurlu bir hayat sürersin.
- iyi de ben bu hayatı gençken yaşıyorum zaten!"
 ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...