26 Ekim 2010 Salı

Eat-Pray-Love

Filmden bir sahne
Ye, Dua et, Sev. Ne kadar basit duruyor ve bütün huzurlar sanki hakikaten de bu üç eylemde saklı. 2006'da kaleme aldığı romanının bu yıl sinemaya uyarlandığını ve başrolü Julia Roberts'ın oynadığını duyunca, -açıkçası- Elizabeth Gilbert'in bu işe ticari bır kaygı ile soyunduğunu (babasının hayrına yazmıyor kadının ekmek kapısı bu gerçi ama) düşünmedim değil. Son yılların popüler kitap modasına uyup, yarım kilo "Hayat aslında görmeyi bilene güzel, lay lay lom", 250 gram "Herkes yapabilir, bak ben yaptım nasıl da güzel oldu!" , bir kahve fincanı "Mutluluk içimizde" ve bir tutam "Evrene gönderilecek pozitif enerji" ile bunları takip eden birkaç haftalık bir reklam kampanyası sonrası, "Herkesin kafadan beğeneceği bir kitap mı yaptı acaba?" şeklınde şüphelerim var. Henüz kitabı edinme ve okuma fırsatı bulamadım ama dün tesadüfen yazarının (Elizabeth Gilbert) workshop tadında bir konuşmasına denk geldim. İlginçtir, anlattığı şeylerdeki samimiyetine inanasım geldi ve değindiği noktalardan bazıları çok hoşuma gitti. Örneğin babasının kimya mühendisi olduğunu anlattığı kısımları dinlerken, nasıl da bundan bir beş sene evvel baskete merak salan erkek kardeşimin kafasını "Herkes mi Alan Iverson oluyor, bunlar binde bir kişiye olur, sende öyle bir cevher olsa çoktan keşfedilirdin, böyle boş hayaller peşinde koşma da kalk test çözelim birlikte" türevi nasihatlarla okşadığımı gülümseyerek hatırladım. "Oku da adam ol"culara hak vermekle birlikte, "İnsanın hayattaki birincil amacı hayalinin peşinden gitmek mi/ Dünyaya bunun için gelmiş olabilir miyiz?" soruları kafamda fink atmıyor değiller. Bence çoğu zaman olduğu gibi  bu soruların mutlak bir cevabı yok ama sorulmaları ve haklarında kafa yormak beni heyecanlandırıyor.
İçindeki sese kulak verip, yapmak için yaratıldığı işi bulabilmiş insanların  tutku  ile yarattıkları eserleri ve alanlarında ortaya koydukları başarıları hangi gerekçeler ile reddeceğiz?  Böyle kimseler olmasaydı bilim bile şu an olduğu noktaya yaklaşamaydı bile herhalde. Kendini birşeye adamış bu muhterem kişilerin hayatta adeta ikinci bir sevgilileri var, haşır neşir iken kendilerini kaybettikleri, içine daldıklarında mutlu oldukları. Dünya gerçekliklerini göz önünde bulundurunca, hele ki bizimki gibi sanatçının bakımevi köşelerinde öldüğü, yazarına kitabının korsan baskısının imzalatıldığı, konserlerde sahneye birşeylerin atıldığı, engelli maraton birincilerinin devlet maaşlarının kesildiği, piyanistlerinin sahnelerinin basıldığı bir ülkede bu kararı/kararlılığı oldukça radikal buluyorum. Hayalinin çağrısını reddemeyen bir arkadaşım var ve açıkçası içten içe ona çok imreniyorum. O ise ne yazık ki ailesinden bile tam anlamıyla destek göremiyor. 
Türkiye'de mühendislerle yapılan bir anket sonucuna göre, ankete katıların büyük çoğunluğu güneye yerleşip bir teknede yaşamak/bir pansiyon işletmek istiyormuş. Bana sormadılar ama sorsalardı şüphesiz aynı cevabı verirdim. Bu mühendis oluşumdan mı, yoksa ailede turizm geçmişi olduğundan mı bilinmez ama son yıllarda harbi harbi oturup 8-10 odalı küçük otelimin planlarını yapıyorum. Kaç sene çalışsam sermaya biriktiririm de açarım, kimler çalışacak, iş bölümü nasıl olacak, nasıl reklam yapacağız, nasıl bir konsept vs... Sabah erkenden mutluluk içinde yatağımdan kalkıp dalgalara günaydın dememi takiben kahvemi içip o günki işlere hevesle kolları sıyırmaya varıncaya kadar detaylı bir şekilde hayal kuruyorum.
Önce bir fikir gelir aklına bence insanın, bu sonra iyi bir fikre dönüşür, sonra iradeliyse insan artık bir planı vardır ve bunu hayata geçirir. En kötü emekli olunca pılıyı pırtıyı toplar, yollanırım aşağılara. Çoluk çocuk da artık baksın başının çaresine.
Nerede kalmıştık video diyordum, evet. Gilbert, konuşmasında yaratıcılıktan bahsediyor, dış etmenlerin nasıl da bazen bize karşı durduğundan dem vuruyor, hayata dair güzel ufak göndermeler yapıyor, tespitlerde bulunuyor, çok sık kendinden ve baskalarından örnekler veriyor. Bence görecelilikten bahsediyor, tüm sınırların insanın kafasında olduğundan, korkuların tarafımızdan yaratıldığını ve reddetmenin elimizde olabileceğinden. (bunların bazılarını söylemediyse eğer, benim çıkarımım da olabilir) İzlemeye değer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...